Okumalar

Neden Hepimiz Yumurta Dondurma İşlemine Başvuruyoruz?

Son yıllarda otuzlu yaşlarında, çocuk sahibi olmayan arkadaşlarımın hepsi yumurtalarını dondurmaya başladı. Peki bu gerçekten geleceğimize dair akla yatkın bir plan mı, yoksa yardımcı üreme teknikleri sektörünün kadınlara yönelik bir tuzağı mı? Esen Boyacıgiller, gitgide büyüyen 34,7 milyar dolarlık bu devasa sektörü mercek altına alıyor.

28 Ocak 2025

Ben bir kobaydım. 2020’de, pandemi ortalığı kasıp kavururken ilk kez yumurtalarımı dondurdum. Doğruyu söylemek gerekirse, bu kararı almadan önce öyle uzun uzadıya düşünmemiştim. Madem dışarı çıkamıyoruz, şimdi tam sırası demiştim kendi kendime. İşlemi Türkiye’de yaptırdım çünkü Amerika’ya kıyasla çok daha ucuzdu. Yanlış hatırlamıyorsam 2020’de 3000 dolardan azdı. New York’ta ise ilaçlar dahil 20 bin dolara kadar çıkabiliyor. İşlem gayet kolaydı. Çabucak bitti. Fakat ruhsal etkisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. O sıralar arkadaşlarım arasında benim gibi doğurganlığını koruma amacıyla yumurta donduranlar yoktu. Sadece doğal yolla hamile kalmakta zorlanan (ne kötü bir tabir!) arkadaşlarım tercih ediyordu bunu. Ancak, son beş yılda bekâr arkadaşlarımın çoğunun ya yumurta dondurmayı denediğini ya da denemeyi düşündüğünü fark ettim. Sonra etrafımda bu işlemi seçenlerin birer birer arttığı kulağıma geldi. Verilen tepkiler ve alınan sonuçlar kişiden kişiye değişiyor. Kimileri kolay, kimileri yıpratıcı buluyor bu işlemi. Acaba böylece ileriye dönük planlarımızı netleştirmiş ve biraz zaman kazanmış mı oluyoruz, yoksa tüp bebek sektörünün kapanına düşüp sömürülüyor muyuz?

Yapay döllenmenin ilk denemeleri 1900’lü yılların ortalarında hayvanlar üzerinde yapıldı. 1960’da yapay döllenmeyle gebe kalan ilk hayvan tavşan oldu. Dünyanın ilk tüp bebeğinin 1978’de İngiltere’de dünyaya gelmesinin üzerinden elli yıl bile geçmedi. 1980’lere gelindiğinde, tüp bebek sektörü İngiltere’den Amerika ve Avustralya’ya doğru yayılmaya başladı. 2000’lerde sektör inanılmaz bir hızla büyüyünce her yerde tüp bebek klinikleri açıldı. Kısırlık tedavileri kârlı bir endüstriye dönüşmüştü bile. Bunda şaşılacak bir şey yok değil mi? Sonuçta aile kurmak için her şeye değer.

Süreç şöyle işliyor: Yaklaşık on gün boyunca hormon almanız gerekiyor. Doktorunuz, her gün kendi kendinize küçük iğnelerle uygulayabileceğiniz bazı ilaçlar reçete ediyor. Bu iğneleri bazen günde üç defa veya daha fazla kullanmak lazım. On günün sonunda sağlıklı yumurtalar hazır hale gelince hafif bir anestezi uygulamasıyla toplanıyorlar. İşlem aşağı yukarı yirmi dakika sürüyor. Ardından toplanan yumurtalar olgun (yani tamamen gelişmiş) veya olgunlaşmamış olarak ayrılıyor. Alınan sonuçlarda yaş belirleyici oluyor. En iyi sonuç yirmili yaşlarda alınıyor. Ama kim o yaşlarda yumurta dondurmayı aklından geçirir ki? Otuz beş yaşından sonra doğurganlık süratle düşüyor. Amerika’da kadınların yumurta dondurmaya başvurdukları ortalama yaş 37,4. Hemen hemen yarısı bu işlemi otuz beşinden sonra yaptırıyor. On yumurta toplanması iyi bir sonuç sayılıyor. Yirmi ve üstüyse mükemmel. Yardımcı üreme teknikleri alanında yapılan araştırmalara göre, yirmi yumurta toplandığında tek çocuk sahibi olma şansı %50 ila %70 arasıyken, iki veya daha fazla çocuk sahibi olma olasılığı %14 ila %33 arası. (Kaynak: springfertility.com)

Bayağı kolay görünüyor öyle değil mi? Halbuki o kadar da kolay değil. Sürecin tamamı, ilk bakışta göründüğünden çok daha zor hatta. Üstelik bu sektörün pek dillendirilmeyen ve görünmeyen bir yanı da var. Kullanılan hormonlar oldukça güçlü. Ruh hali değişkenliği (regl öncesi gerginlik sendromunda yaşadığınıza benzer), kramplar, mide bulantısı, yorgunluk, iştah artışı ve baş ağrısı gibi yan etkileri olabiliyor. Bununla birlikte yumurtalıkların beklenenden fazla uyarılması gibi ekstrem durumlar da var. Hem çok ağrılı hem de tehlikeli olabiliyor bu.

Meselenin duygusal yükü de hafife alınacak gibi değil. Bu süreçte daha önce aklımdan bile geçirmediğim dünya kadar soruyla boğuştum: Ya sonunda bebek sahibi olmamı sağlayacak kadar yumurta toplanamazsa? Evlat edinmeye sıcak bakıyor muyum? Ya kimseyle tanışamazsam? Bu işlemi kaç kez yaptırabilirim? Benim için gerçekten önemli bir şey mi bu? Kendimi çocuksuz bir kadın olarak hayal edebiliyor muyum? Uykuya, yalnız vakit geçirmeye ve rahatıma ne kadar düşkünüm? Yumurtalarımı dondurmadan önce, Türkiye’de bunları kullanabilmek için evliliğin şart koşulduğundan haberim bile yoktu. Doktorumun “Bir sperm donörü seçmek ister misiniz? Veyahut da tanıdığınız biri size sperm bağışlamak ister mi?” diye sormasını unutmam mümkün değil. İç sesim: “Beyefendi, böyle bir seçeneğim olsaydı şu an burada olur muydum sizce?” Hem bu soruyu sormanın sırası mı? Sperm donörü mü? Tanımadığım birinin spermiyle embriyo oluşturulduktan hemen sonra hayatımın aşkını bulsaydım ne olacaktı peki? Kafam allak bullaktı.

Yaşadıklarımın, kadınlığımı sorgulamama neden olduğunu fark ettiğimde şaşırdım. Biz bunun için yaratılmamış mıydık? Üremek için yani? Peki ya üreyemezsen? Geçen kış, iki arkadaşımla birlikte aynı anda yumurta dondurma işlemi yaptırdık. Aldığımız sonuçlar birbirinden farklıydı. Kimimizden daha fazla yumurta toplandı. Kimimiz bu konuda ser verip sır vermedi. Hepimizin süreçle ilgili farklı hassasiyetleri vardı. Garip gelebilir ama benim de rekabetçiliğim tuttu. Aslına bakarsanız hormonlar yüzünden aklım başımda değildi. Darmadağın olmuştum. Durduk yere patlıyordum. Hopecore (iyimserlik ve pozitif mesajlar yayan bir TikTok akımı) etiketli TikTok videoları izlerken ağlıyordum. Sonra hormonların etkisiyle anne olma isteği duymaya başladım. Daha önce hiç hissetmediğim bir şeydi bu. Hormonlardan ötürü bedenim hamileliğin fizyolojik değişimlerini yaşadığını sanıyordu. Dolayısıyla anne olmak istemem de gayet normaldi. Hamileyken çocuk istememek diye bir şey söz konusu olabilir miydi? Hissettiklerim beni şaşkına çeviriyordu. Sanki bilincim bedenimden ayrılmıştı. İlaçları bıraktıktan sonra eski halime döndüm. Daha doğrusu yaklaşık bir ay sonra. Çocuk sahibi olma takıntım tamamen ortadan kalktı ve ruh halim dengelendi. Ama bu süreç cidden yıpratıyor insanı.

Sektöre dair daha derin tartışmalar da söz konusu. Kendi spermini kullanarak kadınların hamile kalmalarını sağlayan bir sürü doktor olduğunu da biliyoruz. Kimileri sperm donörlerinin canlarının istediği kadar çocuğa hayat vermesinin etik sorunları beraberinde getirdiğini düşünüyor. Netflix’te yayınlanan bir belgeselde 600’den fazla çocuğa sahip olan bir donörün yaptıkları anlatılıyor. Belgeseldeki psikolog, özgüveni düşük birinin bunu sırf değerli hissetmek için yapabileceğinden söz ediyor. Ayrıca kliniklerde de karışıklıklar oluyor. Yanlış yumurtaların kullanılmasıyla oluşturulan embriyolar var mesela. Aileler durumu sonradan fark ediyor. Geçenlerde New York Times’da, iki ay boyunca biyolojik olmayan bebeklerine bakıp onunla bağ kurduktan sonra bunu fark eden iki ailenin yaşadıklarını anlatan bir makale yayımlandı. Embriyoların dondurucularda unutulup yıllar sonra bulunduğu da oldu. Mesela bulunan embriyolardan biri, artık hamile kalma şansı olmayan altmış yaşındaki bir kadına aitti. Hükümetlerin bu konudaki denetimleriyse ülkeden ülkeye değişiyor. Fakat örneğin Amerika’da süreci denetleyen bir kurum yok.

Tüp bebek tedavisine başlayanların çoğu genelde birkaç deneme yapıyor. Bu da onların borçlanmalarına sebep olabiliyor. 2018’de yapılan bir araştırmaya göre, tüp bebek tedavisi gören çiftlerin %70’inden fazlası maddi zorluk çekiyor. Eşcinsel ve lezbiyen çiftlerin karşılaştığı zorluklar daha da çok. Eşcinsel çiftlerin taşıyıcı anne bulmaları gerekiyor. Bunun maliyeti 200 bin dolara kadar çıkıyor.

Bu arada New York’ta yeniden yumurta dondurma işlemi yaptırmaya karar verdim. Buradaki deneyimim bambaşkaydı. Şehrin en iyi merkezlerinden biri olan NYU’yu seçtim. Bir fabrika gibi işliyordu resmen. Burayı tercih eden kadınların çoğunun beyaz olduğu (araştırmalar %70’i diyor) da gözümden kaçmadı. Doktorumun tavırları, işlemin tamamıyla ilgili gergin ve kaygılı hissetmeme sebep olduğundan huzursuzluğa kapıldım. Neyse ki Türkiye’deki jinekoloğuma bayılıyorum. Gayet yumuşak ve rahat biri. Ancak, jinekologların geriatrik gebeliklerle (otuz beş yaş sonrası gebeliklerin böyle tanımlanması ne kadar duyarsızca) ve hamile kalma şansının azalmasıyla ilgili korku saçmaları kadınları zayıf noktasından vuruyor. Üstelik yanıltıcı da. Tamam, bu şans biraz azalıyor olabilir ama Facebook’taki sayısız doğurganlık gruplarından birine katıldığınızda hamile kalmakta zorlanan kadınlar kadar, yumurta rezervi düşük olduğu halde ansızın hamile kalanlar olduğunu da görürsünüz.

Sonuçta yumurta dondurmanın faydalı olup olmadığını sorguluyorum. Bunun için onca zaman, para ve enerji harcıyoruz. Ama gerçek şu ki, Human Fertilisation and Embryology Authority tarafından yapılan bir araştırma yumurtalarını donduran kadınların sadece %6 ila 10’unun bunları kullandığını gösteriyor. Bu işlemi yaptırdıktan sonra doğal yollarla hamile kalan pek çok kadın var. Peki nasıl oluyor da bu seçeneğe bu denli önem atfediliyor?

Ne olursa olsun yumurtalarımı dondurmakla iyi ettiğimi düşünüyorum. Bu karar biraz özgürlük tanıdı bana; biraz da içim rahatlattı. Aynı zamanda belki yanlış değerlendiriyorum ama karar verme sürecimde bana zaman kazandırmış oldu. Yumurtalarımızı donduramayacak olmak ve biyolojik saat baskısı insanı karar vermeye zorluyor. Biz hazır olsak da olmasak da.