Okumalar
Kolektif Travmayı Aşmak - 2. Bölüm
Marmara Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Sosyal Hizmet Uzmanı Aslıhan Nişancı toplumun travmadan iyileşme sürecini ve bu konuda üzerimize düşenleri anlatıyor.
Yazı Seda Yılmaz
- PAYLAŞ
- LİNKİ KOPYALA
İklim krizi, doğal afetler, savaşlar ve zorunlu göçler içinde bulunduğumuz çağda bireyler ve toplumlar açısından çeşitli açmazları beraberinde getiriyor. Geleceğin her geçen gün daha da belirsizleştiği bir dünyada bireysel ve kolektif güçlenmenin yollarını arıyoruz. Bu arayışta farklı disiplinlerden uzmanların tavsiyeleri hepimiz için yol gösterici nitelikte.
Aslıhan Nişancı, Marmara Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Sosyal Hizmet Uzmanı
Sosyal hizmetler perspektifinden baktığınızda afetin ardından toplumun içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kadar büyük çaplı olduğu için toplum büyük ölçüde şok geçirmiş halde. Travmalarda geçilen belirli aşamalar vardır. Bireysel travmalarda uzun süreli travmatik deneyime maruz kalan kişilerin kriz halinde olma durumuna alışkanlık geliştirmesi ve bunun bir var oluş biçimine dönüşmesi söz konusu olabilir. Yani bildikleri kriz alanında daha güvende hissedebilirler. Kolektif olarak benzer bir şey yaşadığımızı düşünüyorum. Son yıllarda toplumsal olarak art arda çok sayıda travmatik olay yaşadık. Bizim de alıştığımız var oluş biçimi bu olduğu için ciddi krizlerde hızla toparlanabiliyoruz. Toplumdaki büyük yardımlaşma eğilimini biraz da buna bağlıyorum.
Afet sonrası depremden birebir etkilenenlerle beraber toplumun geri kalanının da psikososyal destek alma ihtiyacı arttı. Buna ne kadar hazırlıklıyız sizce?
Kriz durumlarında geçerli olan ve psikososyal destek içeren bir müdahale piramidi bulunuyor. Piramidin temelinde barınma ve güvenlik ihtiyaçları bulunuyor. Depremi yaşayanların ilk başta barınma, gıda ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması bunun için şart. Bunu takiben kolektif travmanın bireylerin ve toplumun üzerinde bıraktığı ruh sağlığı ve sağlık sorunlarına eğilmek gerekiyor. İlk günden itibaren psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları harekete geçip sahaya indiler; ellerinden geldiğince psikolojik ilkyardım desteği sağladılar. Fakat Türkiye’de sosyal hizmet disiplininde toplumla çalışma adını verdiğimiz alanda eksiklerimiz var.
Neler yapılmalı bununla ilgili?
Hem sosyoloji hem de sosyal hizmetler disiplinleri travmadan iyileşme süreçlerine toplumun kendisinin yön vermesini ister. Tıpkı bireylerde olduğu gibi sürekli yardım almaya dayanan bir iyileşme modeli toplumları güçsüzleştirir. Bunu bir örnek üzerinden anlatayım. İlk başta afet bölgesinde aşevi kurmak hayati öneme sahipti. Zaman içinde bölgede yaşayanların katılımı ve hatta inisiyatifiyle ilerlemek gerekiyor. Onların ihtiyaçlarına, yaşam tarzlarına göre toplumsal iyileşme mekanizmaları hep birlikte harekete geçirilmeli.
Uzakta olan ve depremi bizzat yaşamayanlar da toplumsal travmayı paylaşıyor. Bizler toplumsal iyileşme kısmında nasıl rol alabiliriz?
Travmatik deneyimlerde depremi yaşayanların ve bizim olabildiğince çabuk rutine dönmemiz hepimize çok iyi gelir. Bunu olanları unutmak ve üzerini örtmek anlamında söylemiyorum. Ama rutinin uzun süre aksaması kriz duygusunu yoğunlaştırır. Bir yandan rutine dönerken bir yandan da olağan yas sürecini kolektif olarak duyguları bastırmaksızın yaşamak gerekiyor. Tabii deprem bölgesinde rutin çok ciddi bir kopuşa uğradı. Oradakiler için epey uzun sürecek ve kolay olmayacak bir süreç rutine dönmek.
Toplumu iyileştirmek için hepimiz bir şeyler yapabiliriz. Özellikle deprem bölgesinin dışında olanlar kendilerine “Benim gücüm neye yeter? Nereye kadar yetişebilirim?” diye sorarak sınırlarını tartmalı. Bazılarımız sadece evde oturup maddi yardım yaparak ve dua ederek bölgedeki insanlarla kalpten bir bağ kurabilir. Daha aktif olanlarımız depremden etkilenen şehirlere gidebilir. Herkesin kendini tekrar tekrar travmatize etmeden, yıpratmadan ve tüketmeden en üretken ve faydalı olacağı noktada durarak bu süreci atlatması önemli.
Toplumsal travmayı aşmak için neler yapılabilir?
Hepimiz için en kritik olan şey sosyal destek. Toplumumuzda cenazeden sonra kayıp yaşayan kişiler yalnız bırakılmaz. Bu da benzer bir kolektif süreç aslında. Bu kolektif travmada ayakta kalabilmek için sürekli dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Ayrıca duygularımızı insanlarla paylaşmamız, gerekirse birlikte ağlamamız, yas tutmamız, kaybettiğimiz insanların anısına bir şeyler yapmamız da iyileştirici olur.