Okumalar

Kolektif Travmayı Aşmak - 1. Bölüm

Depremin ardından psikolojik direncimizi artırmanın ve toplumca yaralarımızı sarmanın yollarını arıyoruz. Serinin ilk konuğu psikoterapist Rüveyda Çelenk Yılmaz.

6 Nisan 2023

İklim krizi, doğal afetler, savaşlar ve zorunlu göçler içinde bulunduğumuz çağda bireyler ve toplumlar açısından çeşitli açmazları beraberinde getiriyor. Geleceğin her geçen gün daha da belirsizleştiği bir dünyada bireysel ve kolektif güçlenmenin yollarını arıyoruz. Bu arayışta farklı disiplinlerden uzmanların tavsiyeleri hepimiz için yol gösterici nitelikte.

Rüveyda Çelenk Yılmaz, Psikoterapist

Afetin ardından toplumca yas sürecindeyiz. Bu süreçte toplumsal bir iyileşme hali için neler yapılmalı sizce?

Yas, kayıplarımızı kabullenmeye giden sürece denir. Bireysel ve kolektif yas birbirine benzemesine rağmen ikisinin arasında farklılıklar da var.

Toplumsal iyileşme için en önemlisi birbirimizi desteklememiz, birbirimize yalnız olmadığımızı hissettirmemiz. Basit gibi görünen günlük sohbetler ve iyi bir dinleyici olmak bile özellikle felaketten doğrudan etkilenenlere çok iyi gelebiliyor. Burada maksat bir bağ, bir ilişki kurabilmek. Bu süreçte insanların hikâyelerine tanıklık etmemiz, bilgiyi doğru ve eksiksiz almamız çok değerli. Bu yüzden sorumluluğu dışsallaştırmak için bilginin çarpıtılmaması gerekiyor. Eğer kelimelerimiz hikâyeye dökülürse, şeffaflık ve güven dolu bir süreç geçirirsek kolektif travmayı atlatırız, yasımızı tutarız. Yas süreçlerinde ritüeller, anıtlar, ağıtlar, sanat ile dışavurumlar güzeldir. Duyguların, bedensel duyumsamaların ve düşüncelerin doğal akışına alan açılmalı. Mesela Beşiktaş-Antalyaspor maçında depremzede çocuklar için sahaya oyuncakların atılması bu bağlamda güzeldi.

Yaşadığımız kolektif travmanın henüz başındayız. Depremi yaşayanlar, depremde sevdiklerini kaybedenler, deprem korkusu tetiklenenler, geleceğe dair umudu kalmamış gibi hissedenler ve daha nicesi var. Kolektif travmanın ileriki süreçlerinde bizi neler bekliyor?

Yaşadığımız şeyin kolektif travmaya dönüşme ihtimali çok yüksek. Yine de şu an henüz kriz aşamasındayız. Kolektif travma doğal afet, yoksulluk, göç, hastalık, savaş gibi toplumun büyük kısmına tesir eden felaketlerin olumsuz etkilerinin, toplumun esneme kapasitesini aşması ve maalesef bunların nesiller arasında aktarılmasıdır. Bence şu an geçmişteki kolektif travmalarımızı çözümleyememiş olmanın sonuçlarını yaşıyoruz. Çünkü travmasını çözümleyebilmiş bir toplum yasını tutar, acılarından öğrenir ve aynı şeyi yaşamazdı.

Kolektif travmadan etkilenme düzeyimiz erken dönem bağlanma kalitesi, sinir sistemimizin esneklik kapasitesi, felakete atfettiğimiz kişisel anlam, toplumumuzun genelinin felaketi anlamlandırma şekli, diğer insanlar ve kurumlar tarafından ne kadar ve nasıl desteklendiğimizle yakından alakalı. Eğer bu saydıklarımda sıkıntılar olursa –özellikle de desteklenmek konusunda- toplumsal kutuplaşma artabilir, hamileler ve yeni anneler bebekleriyle bağlanma sorunları yaşayabilir, farklı uyaranlarla kendimizi uyuşturup toplumsal inkâra kapılır ve yine gerekli önlemleri, sorumlulukları almayacak kadar körleşebiliriz. En nihayetinde yasımızı tutamayız. Böyle olmamasını umuyorum.

Günlük hayata ve rutinlerine dönmekle ilgili suçluluk yaşayanlar oldu. Bu ruh haliyle nasıl baş edebiliriz?

“Hayatta kalanın suçluluğu” diye bir şey var. Bu felaketin sonucunda doğrudan kayıpları olmayanlar çoğunlukla bilinçdışı, içten içe kendilerinin başına gelmediği için sevinç duyar ve bu sevinçten dolayı da suçluluk hisseder. Suçluluk duygusunun bizi andan ve gerçeklikten koparmasına izin vermemek önemli. Bir yandan hem bireysel hem toplumsal sorumluluk almamız, diğer yandan bunu suçluluğa gömülmeden yapmamız lâzım.

Günlük hayata ve rutinlere dönmemiz iyidir çünkü bize “hayatta kaldığımızı” hatırlatır. Depremzedeler için de geçerli bu.Yas dediğimiz şey, rutinler içerisinde aylar, yıllar hatta bazı kayıplar için bir ömür boyu tutulur. Bunu bilelim. Yani mesele günlük hayata dönüp dönmemek değil; unutmamak, unutturmamak, sorumluluk almak ve sahip çıkmak. Asıl tehlike kısa vadede suçlu hissedip, orta ve uzun vadede unutmamız ve inkâra düşmemiz.