Okumalar
Nasıl Yaşlanacağına Karar Veremeyen Bir Ben Miyim?
Tek ömürde hem doğal yaşlanma sürecini, hem de estetiğin nimetlerinden faydalanmayı istiyorum. Zamanın sınırlarında sıkışan yaş alma ikilemime hoş geldiniz.
Yazı Valerie Dayan
- PAYLAŞ
- LİNKİ KOPYALA
Bir süre önce terapistim hali hazırda bildiğim ama nasıl ifade edeceğimi bilemediğim bir şeyi gümüş bir tepside sundu: “Sınırlar senin hayattaki en büyük engelin. Kısıtlanmak, tek bir personaya, ihtimale veya mekana sıkışmak sana göre değil. Aynı anda, her ihtimale sahip olmak istiyorsun.” Terapistimin bu sözleri ile, o ana kadar bana eşlik eden huzursuzluklarımdan biri özgürleşiverdi. Evet, sınırlar benim için arka planda sessizce ve sürekli var olan bir huzursuzluk sebebi. Hayatın sıradan sınırlarına baş kaldırışım – bunu içinde bulunduğumuz bağlamda harika kusur olarak adlandırabiliriz – kararsızlıktan birkaç adım ötesi. Zira fikir ve zevklerim konusunda oldukça katı ve net fikirlere sahibimdir. Fakat kimi zaman bu fikir, zevk ve tercihler, aynı zihinde birbirleri ile anlaşamayan komşulara dönüşebiliyor. Bu noktada gündelik şeylerden bahsetmiyorum. Sınır algımı zorlayan şeyler çok daha temel olgular: Neden tek bir lokasyonda yaşamak zorundayım, neden hem bir sosyal kelebek hem de inzivada olamıyorum, beynim Türkçe ve İngilizce olarak bölünmüş durumda ve neden hep birini seçmem gerekiyor… Asıl konumuz ise, nasıl yaşlanmak istediğime karar veremiyorum. Aynı ömürde hem doğal akışta yaşlanıp kırışan, hem de birkaç başarılı estetik dokunuşa sahip Valerie olamaz mıyım?
Ölümlülüğün sınırlarına karşı duruşum da net: Var olmayı çoğu zaman çok seviyorum ve benim için mümkün olan en uzun zamanı, fiziksel ve mental olarak en sağlıklı şekilde geçirmek istiyorum. Fakat fiziksel anlamda nasıl yaşlanmak istediğimden, zaman ilerlerdikçe nasıl bir Valerie’yi benimseyeceğimden henüz emin değilim. Açıkçası zamane bireyleri üzerinde bu karar için çok ciddi bir baskı olduğunu düşünüyorum, özellikle de 30’lu yaşlar gelip çattığında. Kararı hemen, şimdi, bugün vermem gerekiyor. Oyalanmaya, zaman akmıyormuş gibi yaşamaya ve fiziksel yaşlanmayı durduracak bir mucize hap için umutlu bekleyişime ayrılan sürenin sonuna geldik. Bugün 33 yaşındayım ve “preventative” botoksumu yaptırmadığım her gün sanki alnımda yeni bir çizgiye mâl oluyor. Seçimim her ne olursa olsun, sonucun içimdeki ve dış sesleri tetikleme riski çok gerçek. Belki yaş alma çelişkisinin en önemsiz detayı bu, fakat yine de göz önünde bulundurmam gerekli. Ufak tefek estetik dokunuşları şimdi yaptırmazsam yakın veya uzak gelecekte pişman olmayacağımın garantisi yok. Ne yaparsam yapayım, insanların fiziksel yolculuğuma yorum yapmaktan geri kalmayacaklarından emin gibiyim: “Valerie ne hızlı çöktü ama! O kadar da işin içinde üstelik!” Veya, “Bu kadın ne güzel çok doğaldı, o işlemleri yaptırınca çok başkalaştı, doğallığı bozuldu!”
Önümde ikisi de birbirinden mantıklı iki opsiyon var.
Bir tarafta, her şeyi akışa bırakmak ve tamamen doğal yaş almak var. Dürüst olayım, hayatta kaldığım süre boyunca bedenimin nasıl bir dönüşüm geçireceğini hafif korku ile karışık, inanılmaz merak ediyorum. Yüzümdeki ifade çizgilerinin derinleşmesini, vücudumun kırışmasını, ellerimin büyükbabam Davut’unkiler gibi lekelenmesini gözlemlemek istiyorum. Hayatın bedenime sunduğu ihtimalleri yaşamayı hayal ediyorum. Yaşlanma piyangomda Anneannem Yıldız gibi poetik bir dönüşüm var mı mesela? Yoksa yüzüm dünyanın en kibar çehrelerinden birine sahip olduğunu düşündüğüm babaannem Vicky’ninki gibi erken buruşur mu? Öte yandan, sırası ile 50’leri ve 60’larında olan annem ve babam, sıfır estetik müdahale ile harika görünüyorlar.Kim gibi yaşlanacağımın belirsizliği heyecan verici.Hayatın bana fiziksel sınırlarımı göstermesini izlemek, heyecan verici. Sağlıklı bir cilde sahip olmak için bakım ve iyi yaşam rutinlerime devam edip geri kalanını salmak, hakikaten, dibine kadar salmak, heyecan verici. Zihnim anti-aging hayallerine daldığında (ki şu sıralar çok sık oluyor) kendime şu soruyu soruyorum: Hayatta kalmanın ta kendisinde güzellik yok mu? Güzellik endüstrisi, akıp giden zamanı kontrol edebiliyormuşuz sanrısını bize bilimum gençleşme ürünleri ile veriyor. Yeni nesil teknolojiler ve aktif içeriklerle bezenmiş bir serum, varoluş korkularımıza çare olabiliyor. Ölümlülük ve yaşlanma düşüncelerinin bir tutam optimizm ve nispeten sağlıklı kolajen oluşumu ile yan yana geldiği 30’ların başında, insanın kendi bedeniyle barışık olması belki çok zor değil. Fakat şu an sahip olduğum özsevgi ve özgüvene gerçekten kırışmaya ve dönüşmeye başladığımda sahip olabilecek miyim? Bu belirsizlik beni ikinci opsiyonuma taşıyor.
Şu konuda netim: İşine hakim, benimle benzer güzellik algısına sahip, yetenekli bir hekimin yüzüme ve bedenime yapacağı doğru dokunuşların sadece fikri bile beni heyecanlandırıyor. Kimi zaman Instagram filtreleri ile “seksileşmek” hoşuma gidiyor. Çok uzun zamandır güzellik endüstrisinde çalışıyor olsam da, asırlardır var olan çok katmanlı pazarlama oyunlarına bazen ben de, göz göre göre düşüyorum. İlginç bir şekilde, mental sağlığım üzerinde çalıştıkça ve kendimi tanıdıkça, içimde var olan yüzeysellik ile de barışıyorum. Yüzeysel tandanslarım bana eskisi gibi suçluluk hissettirmiyor. Bundan 100 sene sonra, içinde yaşadığımız dönem, estetik müdahalenin yaygınlaşıp demokratikleştiği güzellik çağı olarak konuşulacak. Bu yeni devirde, fiziksel değişim fikrinin yükü eskiye göre çok daha hafif; medikal estetik işlemler sıradan, gündelik şeyler haline geldi. Bu irili ufaklı değişimler son zamanlarda benim de aklımı çok sık çeliyor. Daha önce fark etmediğim yeni ince çizgiler gözüme çarpıyor; yüzüm artık uykusuzluğumu gizleyemiyor; kendimi yaşıtlarımın yüzlerini dikkatle incelerken buluyorum; gergin alınları, zaman zaman kalkık gözleri veya belki de ben belirsizlik denizinde boğulurken, birilerinin yaş alma süreci hakkında harekete geçmiş olmasını kıskanıyorum. Heyecan verici ikinci opsiyonum sere serpe önümde: Yol haritası çıkart, harekete geç ve ufak ufak işlemlere başla. İleride bir gün hiçbir şey yapmamış olmanın pişmanlığı üzerime çöker ve yüzümün dönüştüğü halinden memnun olmazsam, kendimi bırakmış olmanın benden başka bir sorumlusu olmayacağını da çok iyi biliyorum.
Zihnimin anti-aging dehlizlerinde dönüp dolaşıp şu soruya varıyorum: Nasıl yaşlanacağına karar veremeyen bir ben miyim? Yoksa fiziksel yaş alma sürecine benim gibi karar veremeyen başkaları var mı? Eğer varsa, lütfen bana yazın, birlikte Wonderflaw Kararsız Bireyler Kulübü’nü kuralım. Şimdilik yüzümün geleceği son derece belirsiz ve kendime iki yönde de bir söz veremiyorum, kendime herhangi bir vaatte bulunamıyorum. Net olan tek şey beni hızlı bir seçime zorlayan zamanın limitlerine karşı sessiz isyanım. Her şeyi aynı anda istiyorum, doğal ve yapay, Orijinal Valerie ve Valerie 2.0. En nihayetinde peşinde olduğum yegane şey kendi bedenimde huzur içinde yaşamak, kendimle barışık olmak. Belki de nasıl yaşlanacağıma kafayı takmak yerine, akıp giden zamanla daha sağlıklı bir ilişki kurmaya ve fiziğim ile hislerim arasındaki kırılgan bağı güçlendirmeye odaklanmalıyım. Yine de şu sihirli haptan umudu tam olarak kesmiş değilim.